Geçen yıl oğlum Çanakkale'ye gitti.
Aman Allah'ım, o nasıl bir coşku?
Orada geçirdiği her dakika onun için bir yaşanmışlıktı.
Düşünün...
10 yaşındaki bir çocuktan Seyit Onbaşı'nın 257 kiloluk mermiyi nasıl namluya koyduğunu dinlemek kadar keyif verici bir an yoktur.
Geçmiş adına...
Tarih adına...
Böyle bir coşkuyu başka yerde bulamazsınız.
Bu durum vatanı sahiplenmenin en üst noktasıdır.
Birkaç örnek anlatacağım.
Bu örnekleri birçok yerde de veriyorum, hep de vereceğim.
En iyi anlatma şeklinin de bu olduğu kanısındayım.
Önce Konya'dan başlayayım o zaman...
Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi'nin 2016-2017 Eğitim Öğretim Yılında rektörün konuşması hep aklımın bir köşesinde.
Ne demişti?
Hatırlayalım...
Gıda ve Tarım Üniversitesi'ni kastederek; "çapa yapmasını bilmeyen bir öğrenci bu okuldan mezun olamayacak."
Başka...
"Hayvanlarla dostlu kuramayan bir öğrenci bu okuldan mezun olamayacak."
Biz de aynı strateji ta ilköğretimden başlatabilmeliyiz...
Tarihiyle barışık olmayan öğrenciyi mezun etmeyelim.
Yani Çanakkale'yi bilmeyen, o ruhu içine sindiremeyen çocuğa diploma verilmesin.
Bir Seyit Onbaşı'yı aklının köşesine yazamayan öğrenci de mezun olamasın.
İki örnek demiştim ya...
Bir diğer örnek de Japonya'dan...
Anlatayım...
Bundan 30 yıl kadar önce eğitim sistemini incelemek için Türkiye'ye bir Japon heyeti gelir. Dönemin başbakanını da ziyaret eden heyet ile Türk yetkililer arasında ilginç bir diyalog geçer. Japon heyeti, Türk eğitim sistemi ile ilgili düşüncelerini anlatmaya soğuk bir cümle ile başlar.
İlk cümlelerden biri şu olur:
"Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!"
Türk yetkililerde şok etkisi yapan bu cümleden sonra, karşılıklı soru ve cevaplar devam eder. Heyet, daha sonra kendi eğitim sistemini anlatmaya başlar.
Japon heyeti der ki;
"Biz, eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Önce çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyi gösterir, robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki:
-İşte gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız... Sonra çocuklarımızı Hiroşima ve Nagazaki'ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgelerimizi gezdirir ve bu defa da deriz ki: Bakın, eğer siz birlik beraberlik içinde çalışmazsanız, işte düşmanlar sizin ülkenizi yakar, yıkar, bu hale getirirler. Ama birlik beraberlik içinde çalışırsanız, güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler. Artık birlik beraberlik içinde çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin...
Bu örneklerle çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışan bir Japon genci olma yolunda milli bir şuur ve heyecanla okumalarını sürdürür"
Sonra, Japon heyetine bir soru yöneltilir:
"İyi de bizim Hiroşimamız, Nagazakimiz yok ki?"
Verilen cevap nettir?
"Sizin Çanakkale'niz var!"
Bu anekdot birçok yerde vardır.
Şunu da hatırlatmak lazım; o günlerde çökmüş olan bir Japonya varken bugün 4 trilyon Dolarlık milli geliriyle ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük milli ekonomiye sahip bir Japonya karşımıza çıkıyor.
İlginç değil mi?
Onun için...
Biz de çocuklarımıza Çanakkale'yi anlatalım.
Çanakkale ruhunu diri tutalım.
Tıpkı 15 Temmuz gibi...
Bu bağlamda özellikle bu konuda duyarlı olan belediyeleri tebrik ediyorum.
Misal...
Selçuklu Belediyesi tarih adına kıskanılası bir çalışma olan "Selçuklu Torunları Ecdadla Buluşuyor" projesi ile toplamda 12 bin 100 kişiyi Çanakkale'ye götürdü.
Tebrikler Selçuklu Belediyesi...
Çanakkale Zaferi'nin 102. Yıl Dönümünde şehitlerimiz rahmet ve minnetle anıyorum.