Başlıktaki adıyla, Konya Televizyonu’nda yayınlanan, Konya’mızın aydınları tarafından gerçekleştirilen bu güzel muhabbet programını seyrettiniz mi? Şayet seyretmemişseniz bu programın, bir kasetini filan bulup mutlaka seyretmenizi, ısrarla tavsiye ediyorum. Muhabbetin açılış konuşmasını yapan Üstad M. Ali Uz ağabeyim söze başlarken; Konya şehrinin Selçuklulardan beri ilimde, irfanda ve maneviyatta çok yüksek bir değerde olduğu için buraya ilim tahsili için gelenler ilim tahsillerini tamamladıktan sonra bu şehrin manevi büyüsüne kapılarak yüzde doksanı burada mukim olmayı tercih etmişlerdir. Bu hal, Osmanlı döneminde de durumunu muhafaza etmiştir.Mevlâna, Şeyh Sadreddin, Muhyiddin Arabi gibi değerlerden sonra Konya’ya büyük hizmetlerde bulunmuş olan ve ne yazık ki isyancılar tarafından şehit edilen Sivaslı Ali Kemali Efendi onlardandır” dedi ve dışarıdan gelip Konyamız’da kalan Ayaşlı Şakir ve birçoklarını daha saydı.
Katılımcıları, başta sunuculuk görevini üstlenmiş olan o dilinden bilgi dolu sohbetiyle bal damlayan tatlı sunumu, yüzünden hiç eksik olmayan gülüşüyle sevilen insan Doç. Dr. Caner Arabacı hocamız…
Konya’da adını duymayan bilmeyen şehrimizin şeyhülmuharririni olan değerli ağabeyim Av. Mehmet Ali Uz hocamız…
Kendisine büyük saygı ve sevgi beslenen Konya’mızın medar-ı iftiharı olan, Konya beyefendisi Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ağabeyim, hocam…
Konya’mızın yetiştirdiği hattat, neyzen, değerli hoca Hüseyin Öksüz…
Konya kültürüne hizmette hiç yılmadan, yorulmadan çaba gösteren Koyunoğlu Müzesi Müdürü Hasan Yaşar…
Konya kültür hayatının vazgeçilmezi, Konya hizmetkarı, Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Bekir Şahin…
Yine Konya kültürseverlerinden Tıp Doktoru Nuri Ahmet Sezer, bu muhabbetin katılımcılarıydı…
15 gün kadar önce bir gece programında seyrettiğim bu Konya beyefendilerinin sohbeti beni çok etkilemişti ve muhabbete doyamamıştım. Hani derler ya “dervişin fikri ne ise, zikri de odur” diye. 18 Mayıs günü 10.30 sularında, elimde kumanda ile TV de izlerken, bu programın tekrarına rastlayıverdim. Ve hiç ses çıkarmadan, yine derin bir huşu ile dinlemeye koyuldum.
Bu muhabbet, öyle derinlere dalıyordu ki, öyle konuları içeriyordu ki… Ta 1900’lü yılların başlarından başlayıp, Osmanlı’nın çöküşünden, Konyamız’ın işgalinden, Delibaş Vak’ası’ndan, Konya’da o yıllarda öne çıkan ulema şahsiyetlerden, bir çok konuyu dile getiriyorlardı. Bu olayları çok iyi bilen ve her konuyu teferruatıyla araştırmış ve derslerinde işleyen ve programda da idarecilik görevini üstlenen Sevgili Caner Hocam’ın, konuları herhangi bir not olmadan enine boyuna aktarması ve analiz etmesi dikkate değerdi.
Caner hocanın sehven unutarak geçtiği konuları, hatırlatma babında gerek Saim Ağabeyim, gerek M. Ali Uz Ağabeyim, gerekse de diğer konuklar; Hasan Yaşar ve diğerleri, hani argo tabirle söze kılçık atıverir denir ya, öyle yapıp ona önemli olayları başlığıyla hatırlatıveriyorlar, Caner Hocam da zaten bildiği konuyu detaylı bir şekilde işleyiveriyor.
Konularda neler yoktu ki… İplikçe Camii’nin yıkılmasını Sivaslı Ali Kemali Efendi’nin şiddetle yazılar yazarak önlediğini, Şerafettin Camii’nin arkeoloji müzesi yapıldığını, Alaeddin Camii’nin depo olarak kullanıldığını, yine Konya’mızda Kışla Camii’nin ahşap minaresinin büyük bir testere ile kesilerek yerlere atıldığını, İtalyanlara tarafından işgal edilmiş olan Konya’da, 1600 kadar İtalyan işgal askerinin yanında müttefikleri İngilizlerin de 70 kadar kısa donlu askerleri ile bir müddet kaldıklarını, bunların kovulmasında Sivaslı Ali Kemali Efendi’nin, Millî Mücadele döneminde Konya’yı örgütleyip, işgal kuvvetlerinin Konya’yı terk etmesindeki rolünü, İngilizlerin elinde esir olan binlerce Mehmetçiğin, Mısır çöllerinde kızgın sıcağın altında bir kum çölü kampına konularak hepsinin göz hastalığına yakalanmaları, bunların Ermeni doktorlara teslim edilerek, tedavi yerine gözlerinin kör edilişini ve ne yazık ki, mübadelede onlarca, mehmetçiğin gözleri kör olarak birbirlerinin ceketlerini tutarak geldiklerini anlatırlarken duyarlı bir Müslüman, bir Konyalı olarak, içim yana yana izledim.
Bu arada Caner Hocamın söylediği çok önemli bir konuyu atlamayayım: “Bunun hesabını, ne yazık ki İngilizlerden henüz sormadık, ona üzülüyorum” dediğini, bu konuları işleyen o günler Konya’da yayın yapan Öğüt gazetesinin, işgal kuvvetleri tarafından kapatılmak istendiğini ve matbaasının da kapatıldığını, ama azmin her şeyi yeneceğini ispat ile, kapatıldığı sanılan bu gazetenin Söylemez Türbesi’nde yayınına devam edip, ülkede ilk olarak bir türbede yayın yapan gazete unvanını aldığını,Öğüt adının Nasihat olarak değiştirdiğini ve dağıtıcı ufak çocuklar tarafından, “yazıyor yazıyooooorrr!” nidaları ile halka ulaştırıldığını tarifsiz duygularla izledim.
Allah sizlere sağlıklı uzun ömürler versin, diliniz gönlünüz ve kaleminize sağlık. Muhabbetiniz daim olsun sevgili hocalarım. Beni ve benim gibi memleket meselelerine duyarlı insanları ihya ettiniz. Şayet bu gurubun liderleri müsaade ederlerse bu muhabbetin bir ferdi de ben olmayı çok arzu ediyorum. Muhabbetle kalınız...